İran geleneksel müziğini günümüz dinleyicilerine ulaştıran Namâd, gerek çağdaş gerekse kadim zamanlardan kalma şiirleri temel alarak özgün besteler ortaya koyan beş sıradışı müzisyen tarafından kuruldu. Ustalarla birlikte şiirler eşliğinde mistik ezgiler icra etmek, ekip üyelerinden her biri için önemli bir esin kaynağı olageldi. Keza kendileri geçmişte Şehram Nazerî, Parisa, Muhammed Rıza Lütfi, Robert Bly ve Colman Barks gibi efsanevi üstadlara çalışma fırsatı yakaladı. Sonuçta her biri bu deneyimlerini ve ifadesini yaptıkları müzikte bulan iç bakışlarını Namâd’a taşıdılar.
Onların müziğinde, Kuroş Tekkavi’nin setar, Said Kamju’nun kemençe ve keyçak ile ses verdiği tutkulu, akıldan çıkmayan ezgiler Mehrdad Arabi ve Afşin Mehressa’nın şairane ritimleriyle renklenerek, Hüsrev Ensarî’nin fevkalâde sesinde can bulan hikâyelerin çınlaması için bir zemin oluyor.
Namâd, kuruluşundan beri, Kuzey Amerika ve Avrupa’da verdiği konserler ile İran Klâsik müziği ve şiirini tanıtmaya çalıştı. Günümüz şairleri Foroug Farukzad ve Siyavuş Kasrei’nin şiirlerini temel aldıkları ilk abümlerini “Ossyan” adıyla yayımladılar. Çalışmanın adı, Farukzad’ın en bilinen şiirlerinden geliyor. O şiirlerde şair der ki:
“Sesi kesilmiş yerde isyan, sessizlerin sesidir.
Ve çığlığı bu suskun diyarı uçtan uca dolaşır,
Dolaşır ki kalpler aşkın sesiyle nurlansın diye!”
Mehrdad Arabi’nin yokluğunda, bugünkü konser için ekibe Pezhham Akhavass eşlik edecek.
Grup Üyeleri
Hüsrev Ensari
İran Klâsik müziğinin önde gelen ses sanatçılarından Hüsrev Ensari, müzik eğitimine erken bir yaşta İsfahan’da üstad Ali Asger Şahzeidi gözetiminde başladı. 1988’de taşındığı ABD’de de çalışmalarına devam etti. Kuzey Amerika’da ses sanatçısı olarak sahne aldığı birçok konserde geniş dinleyici kitlelerince ilgiyle dinlendi. İran dışında yaşayan ses sanatçıları arasında önemli bir yeri olan Hüsrev, aralarında Spy Game, Man of Fire, ER ve Third Watch adlı yapımların da olduğu dizi ve filmlerde de yer aldı. Son dönemde çağdaş İran şiiri üzerine yaptığı beste ve icralar, Namâd’ın müziğinde önemli bir yere sahiptir. Kendisi hâlen Los Angeles şehrinde yaşamakta olup, gerek İran gerekse dünyanın çeşitli yerlerinden müziklerle ilgilenmektedir.
Afşin Mehressa
1964, Senendec doğumlu Afşin Mehrassa, dokuz yaşında merhum üstad Biazar gözetiminde santur öğrenmeye başladı. Daha sonra vurmalı sazlara daha yatkın olduğunu fark etmesiyle tonbek ve def dersleri de almaya başladı. Sonunda temel çalgı olarak defte karar kıldı.
Def, Kürtler arasında uhrevî bir çalgı olup, icrası için yeteneğin yanında tutku da gerektirmektedir. Mehressa’nın tekniğinde bu öğeler açıkca görülebilr. Kendisi, 1984 yılından beri California’da yaşamakta olup, Dastan, Oşag gibi gruplar ve Hüseyin Alizâde, Pejman Haddadi, Şehram Nazeri, Ali Ekber Muradî, Ardeşir Kâmkâr ve Hüseyin Umumi gibi usta isimlerle çalışmalar yapmıştır. Hâlen, Namâd’ın sürekli üyelerindendir.
Kuroş Tekkavi
www.ava-setar.com
Kuroş Tekkavi 1965’te İran’ın Gorgan şehrinde doğdu. 1984’te ABD’ye taşındıktan sonra Partow Hoşmend-Rad Hanım’dan setâr öğrenmeye başladı. Sonrasında çalışmalarına İran geleneksel müziğinin iki büyük üstadı Muhammed Rıza Lütfi ve Hüseyin Alizâde ile devam etme şansı buldu. Halâ sürmekte olan bu çalışmlalar İran müziği ile ilgili kendi özgün yaklaşımını oluşturmasını sağladı. Bu tutkulu ve ezgiye dayalı yaklaşım, gerek geleneksel gerekse çağdaş İran müziği ile ilgili başka sanatçılarla yaptığı ortak çalışmaların ve albümlerin temelini oluşturdu.
Tekkavi, Namâd’ın yanında geçmişte Gûşe Ensemble ve Seda Ensemble gibi çeşitli müzik gruplarında kurucu üye olarak yer aldı ve bu gruplarla ABD ve Avrupa’da bir çok konserlerde bulundu. Kendisi, bunlara ilaveten, Sâye Şiir ve Müzik Cemiyeti’nin de kurucularındandır. Son dönemdeki çalışmaları arasında Mevlâna’nın şiiri ve hayatı ile ilgili Hüseyin Umumi, Robert Bly and Coleman Barks ile birlikte yürüttüğü İran Klâsik müziğini ve şiirini tanıtma amaçlı faaliyetler öne çıkmaktadır. Tekkavi, San Diego Eyalet Üniversitesinde öğretim üyesi olup İran Klâsik müziğinin ezgi hazinesi Redif ile ilgili dersler vermekte ve yine aynı konuda yazılan tezlere danışmanlık yapmaktadır. California eyaletinin çeşitli şehirlerinde verdiği setâr dersleri, tiyatro oyunları için yaptığı besteler, günümüz İran şiirinden yola çıkarak ürettiği müzikler ve yaptığı kayıtlar, İran müzikal geleneğini tanımak ve tanıtmak için başladığı tutkulu yolculuğunun önemli duraklarıdır.
Saîd Kamju
www.saeedkamjoo.com
Saîd Kamju, 1965 Tahran doğumlu müzisyen ve bestecidir. Kemançe öğrenmeye on yedi yaşında Ardeşir Kâmkâr gözetiminde başladı. Tahran Üniversitesi güzel sanatlar okulu mezunu da olan Kamju, sonrasında gerek ses gerekse çalgı icrasına yönelik çalışmalarına Ali Ekber Şekârçi ve Asger Bahâri gibi ustalar eşliğinde devam etti. Kemançe icrasına yaklaşımı İran geleneksel müziğine ait kimi değerlerin idrakına dayanmaktadır. Sanatçı, gelenek ve yaratıcılığı harmanladığı, kökleri İran Klâsik müziğinde olan, yeniliklere açık, araştırmacı bir tarza sahiptir. Kendisi, 1997’de Kanada, Montreal’e taşındıktan sonra ABD, Kanada ve Avrupa’da, içlerinde İran geleneksel müziğinin en bilinen ekiplerinden Dastan Ensemble’in de yer aldığı birçok grupla ortak çalışmalar yürüttü. Bu çalışmalar kapsamında çeşitli albümlerde yer aldı ve dünyanın değişik yerlerinde konserlerde bulundu. Kamju, Namâd’ın kurucularındandır.
Pezhham Akhavas
pezhham.akhavass.com
1980 doğumlu sanatçı, müzik alanında lisans eğitimi yaptı. Beş yaşında Nasır Nazar ile kendi düzeyinde müzik teorisi öğrenmeye başladı. Sonrasında babasının da desteği ile Nasır Ferhengfer ile tombek çalışmaya başladı. 1989’dan 1991’e kadar Saed Rudbari gözetiminde tombek öğrenmeye devam eden sanatçı 2001 yılında ünlü ses sanatçısı Şehram Nazeri ile profesyonel olarak müzik hayatına başladı. Bu dönemde dünyanın çeşitli yerlerinde önemli festivallerde sahne aldı ve İran ve Avrupa’da geniş çaplı turnelere çıktı. Akhavas, İran müziğinin, Hüseyin Alizâde, Ali Ekber Muradî, Saed Faracpuri, Macit Derakşani, Hüseyin Yusufzamanî, Mesud Şoari ve Keyhan Kelhor gibi diğer önemli üstadlarıyla İran, Avrupa ve ABD’de çeşitli çalışmalar yaptı. Tombekten ayrı olarak sanatçı diğer vurmalı sazlar def, Hindistan’dan tabla, gatam, kancira yanında setâr ve ud da çalmaktadır.
İran Klasik Müziği
İran Klâsik müziğinin esası, belki de en iyi, mistik şiir geleneğinde bulunabilir. Uzun tarihi boyunca bölgenin sakinleri felsefî ve sanatsal anlayışlarını müzik ve şiir aracılığı ile ifade etmişlerdir. İran Klâsik müziğinin makam sistemi “Dastgâh” ve ezgi hazinesi “Redif”, şiirdeki ölçüler temel alınarak, şiire eşlik etmek ve şiirdeki uhrevî dünyaya ışık tutmak için geliştirilmistir. Bir haftadaki yedi günü anımsatan yedi dastgâhın her biri, bu müziğin insanların günlük hayatlarıyla olan yakınlığını gösterir. Adları da (Şûr, Mâhur, Humâyun, Navâ, Segâh, Çâhârgâh ve Râst-Pençgâh) tarihi sürekliliğin bir işaretidir. Son tahlilde bu sistem, yeni ve eski hikâyelerin anlatılması için var olan sanatsal dillerden birinin kelime hazinesi ve dilbilgisini teşkil eder. Keza bu hikâyeler de çoğu kez İranî estetiğin temelini oluştururlar. Eğer Gazel türü İran şiir geleneğinin en parlak mücevheri ise, redife dayalı ezgiler de gazelin esrarını en iyi oraya çıkaran müzik çeşididir. Klâsik müzikteki anlatım tarzları, kendi dünyasını tanımlamak için çoğu kez mecazlar ve gizemli sözlere başvuran şairin mesajını en iyi şekilde iletmek üzere geliştirilmiştir. Bu tarzların eşitsiz uzunlukları ve usûller tam da buna gore tasarlanmıştır. Denilebilir ki icra esnasında, müzik önce bir hiçlikte başlayıp yavaş yavaş ışığa ve aydınlığa doğru yönelir. Öyle ki müziği ve eşlik ettiği şiirleri dinlerken bir gizem dünyası gözlerimizin önüne serilir.
Festival Konseri
Namâd, Mevlâna’nın şiirlerini sunduğu iki kısımlık bir gizemli yolculuğa çağırıyor dinleyenleri. Mahûr dastgâhından sunulacak birinci bölüm, hemen ardından gelecek olan ezgilerin özünü teşkil eden Mesnevî’den mısralarla açılıyor. Meçhulün, arayışın, tevhidin, gönül ferahlığının, gizemin ve bilginin mısralarıyla. Ve Mevlâna bilinmezin sırrını anlattığında, herkesi kendi içinde semâya kaldıran duyguların eşliğinde müzik de cananın güzelliğini anlatan o en derin mısralara tercüman olmak için gürlüyor. Ritimler ve ezgilerdeki yumuşaklık, cananın gönül aynasındaki aksini gösteriyor dinleyenlere.
Birinci bölüm, yine Mevlâna’nın bir çağrısıyla son buluyor. Hayatın özünü, cananla bir olmaktan gayrı arzunun olmadığı o yeri, “Aşk”ı kutlamaya çağırıyor Hazret bizi. Ve aynı esnada müzik de İran müziğinin kadim usullerinden biri ile semâya davet ediyor herkesi.
İkinci bölüm, en eski ve gizemli makamlardan biri olan, Navâ dastgâhından icra edilecek. Bu icra için özel olarak geliştirilmiş akordlar, Şems Divanındaki, Mevlâna’nın tasavvufu ve Şems’in öğretileriyle bütünleşmiş, Gazel türünün en iyi örneklerinden olan şiirlerin güzelliğini ve gizemini fevkalade güzel tasvir eder. Müzik, sanki bir sırrı fısıldarmış gibi usulca başlayıp kadim ritimlerle yavaş yavaş yoğunlaştıktan sonra, ardından Mevlâna’nın “Hakk’ı ararsan, bil ki Hakk sensin, Hakk sendedir” dizesiyle tekrar coşmak üzere bir an sakinleşir.
Biçare arayışların tezatı, sonunda bizi aşkın meyhanesine getirir. Orada görürüz ki, yeisi yok edip yaşamak için aşkın şarabıyla mest olmak gerektir ve bir kere varınca o şarabın tadına, cümle karanlık ve kötülük silinip gidecektir.
Enstrümanları
Kemançe
Kemançe İran klasik müziğinin geleneksel yaylı çalgısı olup geçmişi çok eskilere dayanmaktadır. Gövdesi, üzerine balık derisi gerilen içi oyulmuş sert ahşaptan yapılır. Sapı silindir şeklinde olup, dört teli vardır. Viola gibi dik tutularak çalınır. Yay kirişi icracı tarafından gerilerek incelikli bir ton çeşitliliği sağlanır. Dördüncü telin 20.yy başlarında keman örnek alınarak eklendiği sanılmaktadır. Geçen yüzyılın bazı önemli kemançe sanatçıları arasında Hüseyin Han İsmailzâde, Bager Han Rameşgar, Ali Asger Bahari ve Hüseyin Han Yahagi’nin adları sayılabilir.
Setâr
Setarın izleri İslam öncesi dönemin Tanburuna kadar sürülebilir. Gövdesi ince dut ağacından olup sapında 25-26 perde mevcuttur. Perdeler bağırsaktan yapılmıştır ve yerleri kolayca değiştirilebilir. Setâr, kelime olarak Farsça’da “Üç Tel” anlamına gelmesine rağmen, (Se = Üç, Târ = Tel) çalgıya 18. Yüzyılın ünlü setâr sanatçılarından Müştak Ali Şah taradınfan dördüncü bir tel eklenmiştir. Bu “ahenk” teli, dastgâh sisteminin bir parçası olan Avâz kısmındaki baskın notayı öne çıkarır. Setâr her ne kadar sûfilere atfedilen mahrem bir çalgı olarak bilinse de, özellikle son elli yıl içerisinde yetişen usta müzisyenler sayesinde İran klasik müziğine son derece başarılı bir şekilde uyarlanmıştır. Geçen yüzyılın bazı önemli setar sanatçıları arasında Mirza Abdullah, (redifin babası olarak bilinir) Abolhasan Sabâ, Ahmad Ebâdi, Saîd Hürmüzî ve Yusuf Fürûten’in adları sayılabilir.
Tombek (Zarb)
Gövdesi dut ya da ceviz ağacından oyulmuş olup kadehe benzer bir şekle sahiptir. Bu gövdenin üstüne genellikle keçi ya da deve derisi gerilerek yapımı tamamlanan çalgı, neredeyse mükemmellik gerektiren bir parmak tekniğiyle çalınmalıdır. Saz icra edilirken bacağın üstüne ve kolun altına yerleştirilir. “Tom” adı verilen kalın ses derinin ortasına, “bek” adı verilen daha ince ses ise kenarına vurularak elde edilir. Tombek, İran klasik müziğinde en sık kullanılan vurmalı çalgı olup, günümüzde tek başına icrası da yaygınlaşmıştır. Her ne kadar basit gibi görünen bir yapıya sahip olsa da, ürettiği değişik seslerle icracıya en karmaşık ritimleri çalmada geniş imkanlar sunar. Bazı önemli Tombek sanatçıları arasında İsa Han Ağabaşî, Hüseyin Tehrâni, Emir Nâsır Eftitah ve Nâsır Ferhengfer’in adları sayılabilir.
Def
Def, ahşaptan, çember şekilli bir kasnak üstüne kuzu ya da keçi derisi gerilerek yapılır. İç tarfından çerçeveye asılı metal halkalar, en küçük bir harekette deriye ve birbirlerine değerek ses üretirler. İki elden de destek alınarak parmaklarla çalınır. Vecd hali yaratmadaki gücü dolayısıyla sufi zikirlerinde çok sık kullanılan def aynı zamanda kutsiyet izafe edilen bir sazdır. Günümüzde, İran klasik müziğinde kendine sağlam bir yer edinmiştir.