Good News


Grup, başarılı sitar sanatçısı Enver Hurşid ve yeni kuşak tabla icracısı Arşad Han Tirakva’dan oluşmaktadır. İkili birlikte birçok önemli konsere imza atmıştır. Enver Hurşit, yaptıkları müziği şöyle tanımlıyor:

“Tablanın eşliğinde sitar denilen geleneksel sazla Geleneksel Hint Klâsik Müziği yapmaktayız. Sitar ve Tabla’nın icadı Delhi’ye defnedilmiş ünlü Sufî Hazrat Nizameddin Aulia’nın takipçilerinden Hazrat Amir Khusro’ya atfedilir. Khusro ve Nizamuddin Aulia ilişkisi Şems ve Rumî ilişkisine benzer. İcra edilen müzik, küçük bir kıvılcım nasıl binlerce yıldır yenilenerek yaşayan bir bambu tarlasını yakıp kül ederse gönülleri öyle yakar. Bu müzik yaratıcının gücü karşısında insan egosunun övülmesinin faydasızlığını anlatır”

“2 yıl önce (Mevlâna’nın doğumunun 800.yılında) Rumî’nin şiirlerini müziğime uygulamaya başladım. Yeni müzikal aletler, ölçüler, formlar düşündüm. Konya’daki festival benim için özel anlamı olan ruh zenginleştirici bir deneyim olacaktır. Müziğimde şu konseptler üzerinde duruyorum: Tanrıyı idrak, Tanrının varlığının farklı yansımaları -hem okyanustaki dalgaları hareket ettiren fırtına, hem barış, dinginlik, sükûnet, okyanusun dibindeki derinlik-. Hayatta alkol, seks, toprak, para, güç, ego gibi Tanrıyı görmemize izin vermeyen perdeler vardır, bunların yanı sıra Tanrıyla kurduğu bağlantıdan gurur duyan kimi ruhbanlar bizim Tanrı ile ilişkimizi bulutlandırır, bulanıklaştırır. Tanrıyı açık bir şekilde görebilmek için bu perdelerin hepsini açmak gerekir. Müziğimiz bu kavramları tanımlar.”

Grup Üyeleri

Enver Hurşid
Enver’in müziğe olan ilgisi çok erken yaşlarda başladı. Yine bu yaşlarda sözlü müzikleri öğrenme ve sahnede icra etme fırsatı oldu. 10 yaşında kendi kendine flüt çalmayı öğrendi ve kısa bir süre sonra Peşaver radyo istasyonunda, Üstad Arif Caferi gözetiminde canlı konserler vermeye başladı. Sitar eğitimine, 1980 yılında merhum Üstad Nasirüddin ile başladı. O’nun 1985’de ölümünden sonra Üstad Muhammed Tufeyl Han kılavuzluğunda tabla öğrenmeye başladı. Bundan sonraki dört yıl boyunca aldığı tabla eğimi güçlü bir ritim duygusu geliştirmesini sağladı. Bu yılların etkileri sitar icrasında hâlâ kendini göstermektedir. Enver, müziğine olan önemli tesirlerinden ötürü Üstad Gazi Zahur ül Hakk, Üstad Zahid Farani, Üstad Nusret Fatih Ali Han ve Üstad Gulam Haydar Han’ı saygıyla anar. Kendisi hâlen Toronto’da yaşamakta ve aynı şehirde bulunan Sitar Okulunda yönetici ve eğitmen olarak görev yapmaktadır. Daha önce birçok ülkede ve değişik etkinliklerde defalarca sahne almıştır.

Kendisiyle ve Sitar Okulu’yla ilgili daha fazla bilgi için www.sitarschool.com adresine bakabilirsiniz.

Arşad Han Tirakva
Arşad, Hindistan’ın yeni kuşak tabla icracıları arasında en önde gelenlerden biridir. Bu çalgıyla dört yaşında, amcası Üstad Reşid Mustafa Tirakva aracılığı ile tanışmıştır. Kendisi ayrıca efsânevî tabla üstadı, merhum Padma Buşan Ahmed Jaan Tirakva Han Sahib’in torunudur. Ailesinin beşinci kuşak tabla sanatçısı olan Arşad, Delhi, Purab, Farukabad, Acrara, Pencap ve Banaras usûllerinden esinlenerek kendi özgün tarzına ulaşmaya ve aile geleneğini canlı tutmaya çalışmaktadır. Arşad’ın tarzı, temeli yıllarca süren çalışmalardan süzülmüş sağlam bir bilgi birikiminde olan ustalıklı bir doğaçlama yeteneği ve sezgi gücüne dayanmaktadır. Arshad, tek başına çalmakta olduğu kadar başka müzisyenlere eşlik etmekte de yetkindir. Gerek Hindistan’da gerekse diğer ülkelerde defalarca sahneye çıkmış, aralarında Hari Prasad Çaurasya, Şiv Kumar Şarma, Üstad Fatih Ali Han, Üstad Gulam Ali, Farida Parvîn, Ghulam Abbas gibi ustaların da olduğu birçok sanatçıya eşlik etmiştir. 2005 yılında, Yeni Delhi’deki Nayvug Gençlik Kültür derneği tarafından yılın genç sanatçısı ünvanına lâyık görülmüştür. Kendisiyle ilgili daha fazla bilgiye www.arshadtabla.com adresinden ulaşılabilir.

Enver ve Arşad, Dr. Lowell Lybarger, Dr. David Courney ve Sakıp Razak’a, Hindistan müzikal geleneğine olan katkılarından ve bu kitapçıktaki metinlerin hazırlanmasında geçen emeklerinden ötürü teşekkür ederler.

Hindistan Geleneksel Müziği

Hint yarımadasının Klâsik müziği, insanlığın ortak kültür mirasının en gelişmiş ifade tarzlarından biri olup zengin bir geçmişe sahiptir. Kökleri 5000 yıl öncesine, kadim Indus uygarlığına kadar uzanır. Günümüzde Pakistandaki Sind bölgesinde yer alan Indus Vadisi’nin önemli merkezleri Harappa ve Mohenho Daro’da yapılan kazılarda telli, üflemeli ve vurmalı birçok çalgının izlerine rastlanmıştır.

Hint müziğinin en eski biçimi, Hindu kutsal metinleri olan Vedaların bir ezgi eşliğinde okunmasına dayanmaktaydı. En eski örnekleri Rig Veda ve Sama Veda’da bulunan bu tarz, basit olmasına rağmen, esası bugün de canlı olan düzenli bir usule dayanır. Hint müziğine ilişkin en eski inceleme olan Natya Şastra 2000 yıl önce yazılmış olup sözlü ve sözsüz müzik ve danslarla ilgili ayrıntılı bilgiler içerir. Eski dönemin müzikle ilgili diğer önemli eseleri Brihaddeşi ve Sangît Ratnakar’dır.

Sarangdev tarafından yazılan Sangît Ratnakar, 12. yüzyıla ait olup bölgeye müslümanların gelmesinden hemen önceki dönemde icra edilen müzikle ilgili kıymetli bilgiler içerir. Eser, Hint müziğinin Vedalar döneminden sonraki gelişimini gözler önüne serer. Buna göre Vedaların yerini Prabandaslar almış, “raag” adı verilen değişik makamlar kullanılmaya başlanmıştır. Kitapta ayrıca, kullanılan müzik aletlerinin de ayrıntılı bir tasvirini bulmak mümkündür. Verilen bilgilere göre bu dönemde müzik hâlâ din esaslı olup, daha çok tapınaklardaki ayinler sırasında ibadet amaçlı olarak icra edilmiştir.

Hint müziği, 11. Yüzyılın sonlarında bölgeye müslümanların egemen olması ile birçok yeniliklere sahne olmuştur. İslam etkisi, müzikal tarz ve yapıya farklı bir bakış açısı getirmiş, bu da zaman içerisinde Hindu ve Müslüman geleneklerinin kendine has bir karışımına dönüşmüştür. Bu eşsiz bileşim yeni “raag”lar ve kavvali, terane, kayal ve tumri gibi yeni tarzların ortaya çıkmasını sağlamıştır. Rebap, sarod, sitar, tabla, santur ve nağğara gibi çalgılar geliştirilmiş ve Hint müziğine dahil edilmiştir.

Hint müziğinin Müslüman kültürle ilk karşılaşması, Hindu tapınak müziklerinin cazibesine kapılan Sufi dervişler aracılığı ile olmuştur. Bu müziğin bölgenin yerli halkının günlük yaşamında temel önemi olduğunu fark eden dervişler, onu Hint yarımadası sakinlerine Islam’ın öğretilerini yaymakta kullanmışlardır. Başta Hazret Emir Kusro olmak üzere birçok derviş tekkelerinde düzenli olarak tertip ettikleri semâ ve kavvali cemleri ile İslam’ı yaymaya çalışmışlardır.

Enstrümanları

Sitar
Efsâneye göre, sitar Delhi’de, Hazret Nizamüddin’in müritlerinden Hazret Emir Kusro tarafından, Fars geleneksel çalgısı setardan esinlenerek ortaya çıkarılmıştır. O zamandan beri, kutsî, mistik ezgilere ses vermek için yaygın olarak kullanılmıştır. Sitar, Hint geleneğinin belki de en çok bilinen müzik aletidir. Yapısı oldukça ilginç, uzun saplı bir çalgıdır. Enver’ın sitarında 17 adet tel bulunmaktadır. Bu tellerden 2 tanesi esas teller olup aleti çalmak için, 4 tanesi ise esas telleri yankılamak için kullanılır.

Bunlara ek olarak, 11 tane de ahenk teli mevcuttur. Çalgıya genelde, teller bir oktavlık ses aralığının birinci, dördüncü ve beşinci notalarına denk gelecek şekilde düzen verilir. Esas teller, parmağa takılan ve “mızrab” ya da “zakma” adı verilen bir tel ile çalınır. Perdelerin altında, sapın boş iç tarafında bulunan ahenk telleri doğrudan çalınmazlar. Esas tellerde belli bir nota çalındığında ona denk gelen âhenk telleri de titreşerek eşlik ederler. Perdeler, hilâl şeklinde bükülmüş metal çubuklardan yapılmıştır.

Çalgının, sesi yankılayıp yaymaya yarayan ana kasası, sukabağından yapılmıştır. Kimi örneklerde sap kısmında da aynı amaçlı yumru şeklinde bir parça bulunur. Sitar 1700’lü yıllarda, Babür İmparatorluğunun çöktüğü dönemde geliştirilmiştir. Hem Hint hem de Fars geleneğinden özellikler barındırması hasebiyle, zamanının kültürünü yansıtır.

Tabla
Tabla, tüm dünya kültürlerinin kaynaştığı günümüz müzik ortamında en bilinen vurmalı çalgılardan biridir. “Dayan” (sağ) ve “Bayan” (sol) adı verilen iki adet davuldan oluşur. Dayan tahtadan, bayan ise metalden bir gövdeye sahiptir. Bu gövdenin üzerine gerilen keçi derisinin üstünde de, deri yüzeyine bir katman halinde tatbik edilmiş “siyahî” adı verilen, daire şeklinde siyah bir benek bulunur. Siyahî demir tozu ve yapışkan kullanılarak yapılır. Çalgı, geniş bir ses hazinesine sahiptir. Parmakların konumu ve vuruşlar sırasında deri üzerinde temas ettikleri noktalara göre farklı sesler çıkarmak mümkündür.

Değişik vuruşlarla elde edilen bu sesler, “bol” adı verilen yansıma sözcükleriyle birebir ilintilendirilerek bir nevi şifahî bir dil oluşturulur. Basitten karmaşığa doğru sıralanmış birkaç örnek vermek gerekirse: da, din, tirakita, dagetirakita, titekatagadigena, datrikadetetekatagadigenada… ve daha birçokları bu dilin kelimeleridir.

Hint müziği, tabla ve sitar ile ilgili daha ayrıntılı bilgiye buradaki metinlerin de hazırlanılmasında yararlanılan, www.sadarang.com internet linkinden ulaşılabilir.

Resim Galerisi