Jamaluddin Fakir


[youtube=https://www.youtube.com/watch?v=ymWS1eKlDfY&w=760&h=340]

Fotoğraflar: Khaula Jamil

Sindî Soung Fakir

Sind bölgesinde ortaya çıkmış, insan sesine dayalı bir toplu icrâ biçimi olan “Soung”, Çiştî mutasavvıf velîlerin, İslâmın kitâbî anlamlarının ötesine geçerek ortaya koydukları bâtınî yorumların bir tezâhürüdür. Kelime anlamı “bir arada olmak” olan Soung, dervîşlerin heyecânlarını arttırırken, birbirlerine, Pîr’e ve Allah’a yakınlık hissetmelerini sağlar. Kadîm Çiştî geleneklerinin etkisindeki bu icrâ biçimi, oldukça güçlü ritmik öğeler ve irticâlî rakslar içerir. Soung, genellikle Pîr’in türbesinde, yâni mânevî huzûrunda ve ona ithâfen icrâ edilir.

Bu icrâ biçiminde insan sesi Yaratıcı'dan gelen mesajların iletilmesi için bir araçtır. Aynı zamanda mutasavvıf velîlerin şefkâtli ve cömert yanlarını da anlatan bu mesajlar, Hindistan yarımadasında milyonlarca insanın kalbini fethetmiştir. İnsan sesinin müzikteki önemi, bugün Pakistan sınırları içerisinde yer alan ve tarih boyunca birçok karşılaşmaya ve etkileşmeye sahne olan Sind bölgesinin kadîm kültürüne kadar uzanır. İndus Vadisi’nin alt kesimlerinde yaşayan yerel halkların daha ilkel müzikal öğeler içeren ifâde biçimleri ve müzikal uygulamaları, yüzyıllar boyunca saraylarda yapılan Hint Klâsik Müziği ile etkileşim içinde olmuş ve bu müziğin etkisiyle asâlet kazanmıştır.

Sind bölgesi, İndus medeniyetlerinin doğduğu yerdir. Aynı zamanda bu bölge, Kuzey Hindistan Klâsik Müziği’nin şekillenmesinde de rol oynamıştır. Sind gelenekleri, Hindistan geleneklerinin yanı sıra İran, Orta Asya toplulukları ve özellikle de Arap geleneklerinin izlerini taşır. Aslında Sind bölgesinin Arap kültürü ile etkileşimi üç yüz yıldan fazla sürmüştür. Bu dönemde “Lorî” veya “Langha” adı verilen gezgin âşıklar, kendi müziklerini Abbâsî İmparatorluğu’na kadar duyurmayı başarmışlardır. İberya’nın batısına kadar uzanan büyük Roman göçü de Sind bölgesinden başlamış, bu kültür akışı, İspanyol Canto Jondo’su gibi Avrupa menşeili birçok tarz üzerinde etkili olmuştur.

Göçebe halk ozanları, Sind bölgesinin bu üslûb geleneğinin yayılmasında büyük rol oynamışlardır. Büyük mutasavvıf şâir Şâh Abdu’l-Latîf Bittâî, “Shah-jo-Raag” adlı eseriyle bu türü kâidelere dayalı bir bütün haline getirmiştir. Şâh Latîf, oldukça geniş bir repertuar içinden ustalıkla seçtiği, etkileyici melodiler içeren halk şarkılarını, bu müzik geleneği ile bir araya getirmiştir. Bu müziğin ifâde ettiği insana duyulan mecâzî aşk, sonuçta ilâhî aşka ulaştıran bir vâsıtadır. Bu aşk, Hindû Yogi, Hristiyan Mistik veya Sûfî Dervîş ayırmaksızın bütün kalpleri sarar. Büyük mutasavvıf şâir Saçhal Sermest’in izinden giden Jamaluddîn Fakîr’in eserlerindeki âdetâ bir közü andıran duygu yoğunluğu, Şâh Latîf geleneği ile olan bağından da kaynaklanır. Şâh Latîf, henüz çocuk yaştaki Saçhal Sermest’i, “Âteşin üzerine koyduğum kabın kapağını o kaldıracak” diyerek taltîf etmiştir.

“Haft zebân”, yani “yedi lisânlı” şâir olarak bilinen Saçhal Sermest'in (saçhal: hakîkati söyleyen, ser-mest: mest olmuş, serhoş) Sindî, Arapça, Farsça, Saraikî, Pencâbî, Urduca ve Hintçe şiirleri vardır. Sermest, Allâh’ın yarattığı herşeyi, Allâh’ın tecellîgâhı olarak kabûl eden Vahdet-i Vücûd düşüncesinin Hint Yarımadasındaki en bilinen mutasavvıf şâirlerinden biridir. 1739- 1827 yılları arasında yaşamış olan Saçhal Sermest’in gerçek ismi Abdul Hak’dır. Khairpur yakınlarındaki Dazara’da yer alan türbesi, bugün hâlen Müslümânlar ve Hindûlar tarafından sık sık ziyâret edilmektedir. Zîrâ şiirlerinin birinde şöyle der: "Hakîkî Aşk’dan istifâde etmek için şüphesiz Rama (Hindû dîninde Yüce Yaratıcı’nın tezâhürlerinden biri) ve Rahîm'in bir ve aynı olduğu anlaşılmalıdır. Müslümânların, imân etmeyenlerin, Hindûların ve Hristiyanların birbirine tamamen yabancı veya uzak olduğunu düşünmemelisiniz. Hepsi aynı Bir’den gelir. Kendi varlığını anlayınca, seninle benim aynı olduğumuzu ve aynı özellikler ve biçime sâhip olduğumuzu göreceksin.” Jamaluddin Faqir de “soung” ile bunu vurgular.

Jamaluddîn Fakîr

Jamaluddîn Fakîr, Sind bölgesine has Sufi Soung icrâsının en ünlü temsilcilerinden biridir. Sûfî ses icrâcısı Mısrî Fakîr’in oğlu olan Jamaluddîn Fakîr, 1952 yılında Sanghar bölgesinde yer alan Çuttan Wasan köyünde dünyaya gelmiştir. Müziğe babasının nezâretinde başlamış ve 18 yaşında babası vefât edene kadar onunla çalışmıştır. Daha sonra, babası Mısrî Fakîr’in de öğrencisi olan Moula Bux (Molla Bahş) Fakîr ile meşke devâm etmiş ve ondan yeni “raag” (Raga)lar öğrenmiştir. Bu yıllarda ayrıca Arapça da öğrenmiştir. 2008 yılında kendi el yazması Kurân-ı Kerîm’i tamamlamıştır.

Şâh Abdu’l-Latîf Bittâî, Manthar Sermest ve Saçhal Sermest gibi mutasavvıf şâirlerin şiirlerini seslendiren Jamaluddîn Fakîr, kendine özgü çok latîf sesi ve üslûbu ile kısa sürede tanınmış, sanatı ile hem bölgesinde hem de dünya çapında çok sayıda dinleyiciye ilhâm kaynağı olmuştur.

Önceleri son dönemin en önemli “soung” icrâcısı olan merhûm Sohrab Fakîr ile ve Sohrab’ın vefâtından sonra da kendi grubu ile İtalya, Fransa, Hollanda, Belçika, İngiltere, ABD ve Tunus gibi birçok ülkede konser vermiştir.

2002 ve 2013 yıllarında iki kez Latîf Ödülü’ne, 2013 yılında Saçhal Ödülü’ne, 2014 yılında Kuzey Amerika Sindî Derneği ödülüne, 2011 yılında Mısrî Şâh Ödülü’ne, Pakistan Televizyonu Ödülü’ne ve Pakistan Halk Mîrâsı Enstitüsü (Lok Virsa) Ödülü’ne lâyık görülmüştür.