Huun Huur Tu


[youtube=http://www.youtube.com/watch?v=eSjjfetGna8&w=760&h=340]

Tuva Müziği ve Kaylama

Tuva dilinde "höömei" adı verilen, Altay Türkleri'nde kullanıldığı şekliyle "kaylama" olarak adlandıracağımız ses tekniği (throat singing), Orta Asya'nın pek çok bölgesinde bilinen bir "çok perdeli ses çıkarma" (overtone singing) yöntemidir. Belli değer ve renkteki çok perdeli bir sesin içinde, temel perde olarak işitilen sesin yanı sıra, üst ya da alt perdelerden eşdeğerli yan sesler (overtones) de mevcuttur. Bu yan sesler, doğada da bulunur ancak şiddetleri ana perdedeki sese göre oldukça düşük olduğundan genellikle fark edilmezler. İnsan sesinde doğal olarak bulunan yan seslerden bir ya da birkaç tanesini, ses yolu ve gırtlaktaki kasların hassas şekilde çalıştırılması ve dikkatli bir dinleme ile ayırıp şiddetlerini artırmak suretiyle, ana perdedeki ses daha düşük bir şiddette devam ederken, onun üzerinde ve ona ek olarak duyulur hâle getirmek mümkündür. Bu ses tekniğinin, hayvancılık yapan göçebeler tarafından uzak mesafelerden haberleşebilmek amacıyla kullanıldığı iddia edilir. Zor doğa koşullarında, birbirinden hayli uzak yerlerde küçük topluluklar hâlinde yaşayan insanlar için bunun ne kadar önemli bir ihtiyaç olduğu açıktır. Belirtilmesi gereken önemli bir nokta da, geniş bozkırlarıyla bölge arazisinin, sesin herhangi bir yüzeyden yansımadan uzun mesafeler kat edebilmesine imkân verdiğidir. Sonuç olarak bu ses tekniğinin, doğanın sağladığı imkânlar ile insan ihtiyaçlarının örtüşmesi sonucunda ortaya çıktığı söylenebilir.

Genel kabûl gören yaklaşıma göre, çok perdeli ses üretiminin temelinde insanın doğadaki sesleri taklit etmesi yatar. Esen rüzgarın, öten kuşların, hırlayan hayvanların ya da köpüklenerek akıp giden bir ırmağın sesinde, az ya da çok yan sesler mevcuttur. Çok perdeli ses çıkarma, bir yerde insanın kendi sesinde doğal başka sesleri arayışıdır. Unutulmamalıdır ki, bu arayış, doğadaki her şeye bir rûh atfeden animist dünya görüşü ile de yakından bağlantılıdır. Bir sesi taklit etmek, aynı zamanda o sesin doğal kaynağında bulunduğuna inanılan rûhla bağlantıya geçmek anlamına da gelir. Bu sebepledir ki şamanlar bu tekniği, rûhlarla bağlantı kurmak ve gerçeküstü dünyaya geçebilmek için kullanırlar. Çok perdeli sesler kullanılarak söylenen şarkıların büyüleyici etkisi ile ortaya çıkan bir çeşit vecd hâli, şamanın gerçek ötesi dünyaya yolculuk yapması olarak yorumlanır. İnanışa göre şamanlar bu şekilde ölülerin rûhlarına rehberlik etmek ya da kötü rûhları kovarak neden oldukları hastalıkları iyileştirmek gibi görevleri yerine getirirler. Ayrıca belirtmek gerekir ki, Orta Asya şamanlığı, çok perdeli ses tekniğinden istifâde eden yegâne din değildir. Örneğin Tibet Budizmine mensûp râhipler de bu tekniği tefekkür amacı ile kullanırlar.

Tuva, burada yaşayan insanların, Orta Asya'nın bütün halkları tarafından bilinen kaylamayı bir sanata dönüştürdükleri, Moğolistan yakınlarında küçük bir bölgedir. Böylece, önceden doğal bir haberleşme yolu ve dînî bir araç olarak işlev gören kaylama, bir üçüncü işlev daha kazanmış ve bir müzik tekniği hâline gelmiştir. Bunun gerçekleşmesi ancak insanların sesleri üstünde tam bir hâkimiyet kurmaları ve ustalaşmaları ile mümkündür. Sonuç olarak, kaylamanın geçmişten getirdiği dînî ve din dışı özellikler sâyesinde aynı zamanda hem rûhânî hem de dünyevî olan, hayrânlık uyandırıcı Tuva geleneksel müziği ortaya çıkmıştır.

Temel işlevlerinden uzaklaşıp, müzik yapmak için kullanılmaya başlanınca, zaman içerisinde bu teknik geliştirilmiş ve değişik tarzlar oluşturulmuştur. Örneğin, "Sıgıt", ana perdedeki sesin üzerine çok yüksek perdeden ıslık benzeri bir yan ses eklenerek elde edilen, kuşları ve hafif esen rüzgârı çağrıştıran bir tarzdır. "Höömei", Sıgıta benzer olmakla beraber, bu teknikte yan ses daha alt perdeden çıkartılır. Doğadaki karşılığı kayalar arasında dolanan rüzgârın çıkardığı sestir. "Kargura"da, yine alt perdeden çıkarılan bir yan ses ile hırlayan hayvanların sesine benzer bir ses oluşturulur. "Borbangnadur" ise yukarıdaki temel tarzlardaki seslerin titreşimli bir etki yaratacak şekilde bir araya getirilmesi ile yapılır. Bu teknikte çıkan ses, köpüklenerek hızla akan ırmağın sesine benzer. Son olarak, "Ezengiler" ise yine temel tarzlardaki seslerin, bu sefer ritmik şekilde bir araya getirilmesi ile yapılır. Burada çıkan ses at binerken kamçının "üzengiler"e değmesi ile ortaya çıkan sesi çağrıştırır ki tarzın adı buradan gelir.

Sazlar

İgil

İgil, iki telli, su damlası şeklindeki gövdesi bacakların arasına alınarak çalınan, yaylı bir sazdır. Ayar mandallarının olduğu uç genelde at başı şeklinde oyulur. Ses kutusu, ya tamamen ağaçtan yapılır ya da ön yüzü keçi derisi ile kaplanır. Teller at kılıdır. Saz, teller sapa bastırılmadan, parmakları hafifçe değdirmek sûretiyle çalınır.

Doşpuluur

Doşpuluur, perdesiz telli bir sazdır. Teller çekilerek çalınır. Yamuk ses kutusu ya tamamen ağaçtan yapılır ya da ön yüzü keçi derisi ile kaplıdır.

Bizançi

Bizançi, adını Tuva dilinde buzağı anlamına gelen kelimeden alır. İneklerin dört memesi gibi, Bizançi’de de dört tane tel vardır ve Bizançi çalmak, sazdan sesi sağmaya benzetilir. Ses kutusunun ön tarafı keçi derisi ile kaplı, arkası ise açıktır. Yayın kirişi, tellerin arasından geçer ve bu yüzden yay hiçbir zaman sazdan ayrı durmaz. Bu özelliği ile Bizançi, Çin müziğinde kullanılan "Huqin" ailesi sazları ile benzeşir. Saz, teller sapa bastırılmadan, parmaklar hafifçe telin altından değdirilmek sûretiyle çalınır.

Çanzı

Çanzı, doşpuluur gibi üç telli, teller çekilerek çalınan bir sazdır. Doşpuluurdan daha gür bir sesi vardır ve Orta Asya'da kaylamaya eşlik etmek için yaygın olarak kullanılır.

Çadagan

Çadagan, teller çekilerek çalınan Kânun benzeri bir sazdır. Moğol Yatga'sı, Kakas Çatkan'ı, Japon Koto'su ve Çin Guzeng'i ile akrabadır. Tel sayısı farklılık gösterir, bazı çeşitlerinde köprü de hareket ettirilebilir.

Kengirge

Kengirge, geniş kasnaklı bir davuldur. Tuva'ya Tibetli Budistler tarafından getirilmiştir. Sazın iki yüzü de keçi derisi ile kaplıdır. Elle ya da tokmakla vurularak çalınır. Kasnağın etrafındaki kayışlar gerilerek sesi ayarlanabilir. Üstüne, Şıngıraş adı verilen birbirine tutturulmuş ziller takılır. Kasnağa vurularak bu zillerden ses elde edilir. Atları süslemekte de kullanılan bu zillerin ritmik salınımı, yürüyen atları çağrıştırır.

Komus

Komus, bir çerçeveye takılmış ince, metal bir dilden oluşur. Tuva'da kullanılan metal çerçeveli olana, “Temir Komus” denir. İcrâcı çerçeveyi dişleri arasına sıkıştırıp, metal dili parmağıyla çekerek titreştirir. Sazın kendisi sadece tek renkte ses verir. İcrâcı, ağız boşluğunun şeklini ve sazın içine üflediği havanın şiddetini ayarlayarak değişik sesler elde eder.

Murgu

Murgu, yan sesler elde etmek için kullanılan deliksiz bir üflemeli sazdır. Genellikle melekotu sapından yapılır. Ezgi, sazın içine üflenen havanın şiddetini değiştirerek ve ağzını açıp kapatarak elde edilir.

Şoor

Şoor, karaçam ya da söğüt dalının içi oyularak yapılan perdeli, üflemeli bir sazdır. İcrâcı, sazı ağzının kenarına yerleştirir. Dil kullanılarak çalınan sazın ağzının bir kısmı dişlerin arkasında, bir kısmı da önünde kalır.

Limbi

Limbi yandan üflenerek çalınan bir sazdır. Ağaç ya da kamıştan yapılan bu sazda sesler, açılan deliklerle değiştirilir. Delik sayısı değişkenlik gösterir.

Amırga

Amırga, avlanmak için kullanılan, sesi, erkek Siber Kızıl Geyiği’nin sesine benzeyen bir borudur. Uzun, huni şeklindeki gövdesi, Siber çamından yapılır. Ağaç ikiye ayrılarak her parça ayrı ayrı oyulur, sonra huş ağacından elde edilen liflerle bağlanır. İcrâcı, sesi, üfleyerek değil, havayı içine çekerek çıkartır.

Huun Huur Tu

Gırtlaktan çıkarılan sesler ile icrâ geleneğini sürdüren “Kungurtuk - Gungurtuk” topluluğu, 1992 yılında Tuva geleneksel müziğinin seçkin icrâcıları tarafından kurulmuştur. Topluluk kurulduktan kısa bir süre sonra ismini Huun-Huur-Tu olarak değiştirmiştir. Huun-Huur-Tu, akşam karanlığı ve şafak vaktinde bulutlar arasından dikey olarak yeryüzüne süzülen güneş ışını anlamına gelir. Bu büyüleyici güzellik, zaman ve mekân tanımaksızın gören herkes için ilhâm kaynağıdır. Huun- Huur- Tu, Tuva’nın müstesna güzelliği üzerine yansıdığında, ortaya yadsınamayacak bir manzara çıkar.

Gırtlaktan şarkı söyleme geleneği ile kadîm akustik çalgıları bir arada kullanan ilk topluluklardan biri olan Huun-Huur-Tu sâyesinde, dünyanın dört bir tarafından dinleyiciler Tuva’nın kadîm gelenekleriyle tanışma fırsatına erişmişlerdir. İcrâ ettikleri eserlerde çoğunlukla Tuva bozkırları ve atları tasvîr edilir.

Topluluğun ilk albümü "60 Horses In My Herd" (Sürümdeki Altmış At) 1993 yılında, ikinci albümü "The Orphan's Lament" (Öksüzün Ağıdı) 1994 yılında, üçüncü albümü “If I'd Been Born An Eagle” (Bir Kartal Olarak Doğsaydım) ise 1997 yılında yayınlanmıştır. 1999 yılının başında, topluluk “Where Young Grass Grows” (Taze Otlağın Yetiştiği Yer) adlı dördüncü albümünü yayınlamıştır. Albümler büyük bir başarıya ulaşmış ve grubun uluslararası alanda tanınmasını sağlamıştır.

Huun-Huur-Tu, 2000 yılında BBC Music kanalında canlı yayınlanan bir programın açılış ve kapanışı esnasında eserlerini canlı icrâ etmiştir. 2001 yılında grubun ilk canlı albümü yayınlanmıştır. Topluluğun kurulduğu günden beri birçok icrâcı değişmiştir; ancak Huun-Huur-Tu Tuva müziğinin en bilindik icrâ topluluğu olmayı ve dinleyiciler için ilhâm kaynağı olarak nitelendirilebilecek bir kurum olma özelliğini sürdürmüştür. Huun-Huur-Tu 2004 yılında BBC Dünya Müzikleri Ödülü’ne aday gösterilmiştir.